Son dönemin en çok konuşulan konularından biri dövizdeki ani yükseliş ve inişler. Ekonomim yazarı Alaattin Aktaş, bugün yazdığı yazıda konuyla ilgili değerlendirmelerde bulundu. Aktaş’ın yazısı şöyle:
“Hani “alan razı, satan razı” ya da “veren razı” diye bir söz var ya, işte carry trade için bu söz tam uygun düşüyor.
Alan, yani carry trade yapan razı; zaten razı ve durumdan memnun olmasa bu işleme girişmez.
Satan veya veren ekonomi yönetimi de bu durumdan razı, çünkü onlar da bu işlemle gelen dövize muhtaç. Yalnızca o dövize ihtiyaç duyulması da değil, bollaşan döviz sayesinde kur artmıyor, kur artmayınca ithal fiyatlar yükselmiyor, ithal fiyatlar yükselmeyince enflasyonla mücadele kolaylaşıyor; vs. vs…
Hem zaten enflasyonla mücadelede temel iki politika var; talebi kısmak ve kuru böyle götürmek.
Daha önce de kaç kez dile getirildi. Carry trade her ne kadar yurt dışı yerleşiklerin bir işlemi gibiyse de, yurt içi yerleşikler de adı konmamış biçimde bir süredir bu işlemi yapıyor.
Yabancı döviz getirip Türk menkul kıymetleri alıyor ya da mevduat hesabı açıyor; yerli yatırımcı da dövizini bozdurup bir süreliğine Türk parasına geçerek görece yüksek faizden yararlanıyor.
“Ama enflasyon!”
Yurt içinde tabii ki herkes dövizini bozdurup TL’ye geçmiyor.
Bankalarda hala on milyarlarca dolarlık döviz tevdiat hesabı var.
Kur korumalı mevduatta hala yaklaşık 70 milyar dolar var.
Yurt içinde tasarruf sahipleri adeta ikiye ayrılmış durumda:
– Dövizini bozdurup TL’ye geçenler ve yüksek faiz alanlar.
– Dövizine el sürmeyenler ve TL’ye geçmeyi düşünmeyenler.
Herkesin kendi tercihidir, kim ne diyebilir ki…
Ama dövizden TL’ye geçişlerin başlamasıyla birlikte dile getirildiği gözlenen, son zamanlarda ise daha çok ortaya atılan bir görüş var:
“Dövizden TL’ye geçiliyor ve faizden yararlanılıyor ama o faiz enflasyondan yüksek değil ki…”
İşte bu değerlendirme görünürde doğru gibiyse de mantıken yanlış!
Bir kere dövizden TL’ye geçenlerin belki de çok büyük bir kısmı enflasyonun üstünde faiz elde edeceğini düşünerek bu tercihte bulunmuyor ki…
Önemli olan hangi oranda getiri elde edildiği değil, en yüksek getirinin nereden elde edildiğidir. Ortada çok basit bir matematik gerçek var.
Yabancıyı bir kenara bırakalım. Yerli yatırımcısınız, elinizde bir miktar döviziniz var; ister bankada, ister yastık altında. Düşünüyor ve basit bir hesap yapıyorsunuz:
– Banka dövizime neredeyse hiç faiz vermiyor. Kur da artmıyor, ekonomi yönetimi de zaten sürekli olarak bu yıl Türk parasının reel olarak değerleneceğini, yani örtülü biçimde kurun fazla artmayacağını söylüyor. Demek ki dövizden pek kazanç sağlayamayacağım. Hadi olsun olsun da aylık yüzde 1 getiri olsun.
– Dövizimi bozdurur ve bir süreliğine Türk parası cinsinden değerlendirirsem, aylık yüzde 4 kadar para kazanırım.
– Yaz aylarında enflasyon görece düşük seyredecek, öyle görünüyor. Enflasyon aylık yüzde 4 olsa bile en azından reel kaybım olmaz. Enfl asyon daha düşük gerçekleşirse reel kazanç elde ederim. En kötüsü enfl asyon örneğin yüzde 5 olsa bile daha az reel kayba uğrarım.
Döviz cinsi tasarruf etmekten hiçbir şekilde vazgeçmeyecek bir kesim tartışmasız var. Bu kesim döviz uzun yıllar sabit sayılabilecek bir şekilde seyretse bile tutumlarını zaten değiştirmez.
Ama diğer yanda gelişmeleri gözleyip pozisyon değiştiren; dövizden TL’ye geçen, zamanı gelince tersini yapacak olan büyük bir kesim de var.
İşte onlar bu hesabı yapan kesim…
Bu hesapta çok haklılar, çünkü yaptıkları doğru.
Amaç, en yüksek getiriyi elde etmek
Tasarruf sahibinin enflasyonu düşürme gücü elbette yok. Ama tasarruf sahibinin elindeki paraya daha fazla getiri elde etme gücü, en azından bu yönde çaba gösterme ve tercihte bulunma hakkı tabii ki var.
Bu söylediklerimi kimse yatırım tavsiyesi kategorisine sokmaya kalkışmasın! Ben bir matematik gerçeklikten söz ediyorum.
Eğer vatandaş dövizden para kazanamayacağını görüyorsa, buna ikna olmuşsa ve diğer yanda Türk parasından aylık yüzde 4 dolayında kazanç sağlayacaksa, bu dönemde enflasyonun örneğin yüzde 5 ya da 6 olmasının pek önemi yoktur. Eğer aylık yüzde 4’ten daha fazla getiri sağlayan bir araç varsa tabii ki ona yönelmek en doğrusudur. Ama elde iki tasarruf aracı var; bunlardan döviz olan hiç getiri sağlamıyor ya da çok az getiri sağlıyorsa, buna karşılık TL’nin getirisi daha çoksa, elbette tercih edilmesi gereken TL’dir. Türk parası cinsi tasarrufun enflasyonun altında kalmış olmasının önemi tabii ki vardır; ama bu kıyaslamada o önemden söz edilemez.
Bir tarafta sıfır ya da çok düşük getiri, diğer tarafta yüzde 4 dolayında getiri. Enflasyon sıfır da olsa 4’ü tercih etmek gerekir, yüzde 5 ya da 6 da olsa. Kaldı ki içinde bulunduğumuz yaz aylarında aylık enfl asyon yüzde 2’ler dolayında seyredecek gibi görünmektedir.
Zaten halen dövizde kalmayı tercih edenlerin temel yaklaşımı da bir gün dövizin füze gibi fırlayıp gideceği kaygısıdır. Haklı da olabilirler, o yüzden de pozisyon değiştirmek istemiyorlardır.
Ne var ki mevcut oranlar ortadayken “Ama TL’nin getirisi halen enflasyonun altında, bu yüzden dövizden TL’ye geçip yatırım yapılır mı” diyenler biraz ezbere konuşanlardır.”
(EKONOMİ SERVİSİ)